Gün aydınlaşmadan, güneşten önce doğdum yeni güne. Yarı ölü halden
sıyrılarak... Gün henüz aydınlaşmadan..
Namaz çagırıyor, ALLAH çağırıyor - davete icabet etmeye niyet eyledim.
Gel yan yana saf tutalım seninle can kardeşim, dünyanın herbiryerinde
nefes alan milyonlarca ALLAH askeriyle aynı yöne çevirelim kalbimizi,
zikrimizi, fikrimizi ve orada, kabe´de selamlaşalım, kucaklaşalım... gün aydınlaşmadan.
Insan karsisindaki insanda bulundugunu sandigi karakter özelliklerini aslinda cogu zaman kendi icinde barindirir.
Insan kendi nasilsa karsisindakini de öyle bilir.
Bi insandaki yardimseverliligi, iyi niyetliligi veya hos ve bilgili sohbetini sevdiginiz zaman mesela, aslinda bilinc altinda onda kendinizden birseyler buldugunuz icin ona bu yakinlgi hissetmissinizdir.
Sonucta her insan kendisine asiktir!
“Ne sacma, ben degilm!” dedigini duyar gibiyim.
Öylesin! Eger öyle degilse, kendini henüz bulamamissindir demektir bu, henüz net bir yol cizilmemistir...öyleyse pes etmeden aramaya devamJ
Nede olsa benligimizi belirlemekte özgürüz, ve özgürce, kendi istek ve arzularimiza göre belirledigimiz bu benlik (bu benlik hal ve hareketlere yansimasada, düsüncede olmasi yeterli) tam istedigimiz gibi olmasa herhalde öyle olmayi secmezdik degilmi?
Eger bu benlik istedigimiz gibi degilse, bi yanlislik var demektir ve hemen harekete gecip, istedigimiz gibi olmaya koyulmak gerekJ
Eveeet, gelelim askaaaa..
Aska gelmek..
Ne demis Hz. Mevlana: „Asik ol asik, aski secki sende secilmis olasin!“
Kalp kalbe karsidir derler ve „insanoglu sevildigini sandigi icin asik olur“ - Alain.
Cirkinliklere degilde güzelliklere asik olmakta doganin bi kurali olduguna göre, bir insan karsisindakindede kendisinden birseyler buldugu icin ona meyil duyar dedigimize göre …
…bence sadece iyi kalpli insanlar gercek anlamda asik olabilirler. Yani kendilerindede iyilikler barindirmalilar asik olmak ve bu güzellikleri karsilarindaki insanda görebilmek ve ayni zamanda ona yansitabilmek ve görülmek icin. Sevgi bir ilişki değildir... Sevgi bir varoluş durumudur ve bir başkasıyla hiçbir ilgisi yoktur... İnsan sevmez, insan sevgi olur... Ve tabii insan sevgi olduğu zaman sever de... Ama bu bir sonuçtur, bir yan üründür, kaynak değil... Kaynak, insanın sevgi olmasıdır... (OSHO)
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçek anlamda iman etmiş olamazsınız.” Hadis-i Şerif (Müslim, Îmân, 93) Kendini sevmeden baskasina asik olamazsin. Bu ask bi sevgiliye duyulan ask olabilir, veya anneye babaya, peygamber efendimize (s.a.v.), veya yüce Allaha(c.c.) .
Bence icinde olmayan aski baska yerdede bulamazsin.
ASK
Ask benim icin ne demek? Ask iyimserlik, hosgörü, yardimlasmak, paylasim, ortaklasma demek.
Bencillikten sencillige dönüsüm demek.
Ask yok olduktan sonra tekrardan var olmak demek, bir olmak demek.
Önce kendini sev hayatla barisik ol ki, baskasinida sevebilesin…
Ve unutmaki eger sen senligini yanliz yasarken mutlu degilsen eger, o senlikten bi birliktelik olustugu zamanda, elini tuttugunda bir “biz” olusturdugun o kisi de, seni mutlu edemez.
Mutlulugun seni bulmasini bekleme, onu sen ara!
Mutlulugu onu aramakla yakala.
Mutuluga uzanmak onu yakalamaktir.
Herkezin kendine özgün bi gözlügü vardir kendi hayat yolunda ilerlerken gözünden hic cikarmadigi..
Insanoglu bu hayatta ne kadar darbe almis olursa olsun, yinede o icindeki cocuksu ve saf iyimserligini, ümidini asla kaybetmez. Onu gizlesede, maskelesede, korkunc bi titizlikle disa yansitmamaya calissada, bi „keske“-nin, „ah ne güzel olurdu“-nun dogurdu o Ütopya hayalinin pesinden kosar hep, bu dünyaya cocuk olarak gelen ve yasli bir cocuk olarakta dünyadan göcen aciz insanoglu.
Türkiyen‘in Afyonkarahisar şehrinde doğmuşum ve Almanya‘ya geldiğimde 7 aylıkmışım .
Ana okulu yaşım geldiğinde babam ana okuluna göndermemiş önce, nasıl olsa yakında Türkiye ye dönüş yaparız diye.2 sene geçmiş ve babam işle güçle uğraşmaktan bu planını gerçekleştirememiş.Annemde bakmışki döndüğümüz falan yok"En iyisi şu kızı ana okuluna kayıt ettireyimde bir senesi daha boşa geçmesin demiş.
1 sene anaokuluna gittikten sonra okula başladım derken seneler geçiyordu ve ben büyüyordum.
2. sınıfta bir alman çocuğu bir gün bana şu soruyu sordu;"Sen Türk müsün?" "Evet" dedim bende."Ya sen?" "Ben almanım tabikide"olmuştu cevabı.Yani onun alman olması çok normal bir şeymiş gibi ve benim Türk olmam anormal bir şeymiş gibi cevap vermişti.Komşularımızın çoğu Türk’tü ve sadece Türklerle oturup kalktığımız için, çevremde başka ülkelerden’de bu kadar insan olduğunu yeni yeni fark ediyordum.Biz Almanya’da yaşıyorduk.Bir Türk ailesi olarak Almanya’da yaşıyorduk.Konuşmasını öğrendiğim ev, ilk adımlarımı attığım topraklar meğer bana ait değilmiş!Nereden bilebilirdim?Ben sadece öğrenmekle, büyümekle meşguldüm.
Zaman ilerledikçe tek farkın dil farkı olmadığını anladım.Onlar Hristiyandı biz ise Müslüman. Birde arada kültür farkı vardı.Okulumuzdaki çeşitli faaliyetlerde,mesela ailelerin okula davet edildiği yemekli ortamlarda,bazen bize özel sorular yöneltilirdi;"Siz domuz eti yemiyorsunuz değimli?gibi.Önceleri şaşırırdım bu tarz sorulara "Evet yemiyoruz"demiştim.Meğer diğer çocuklar yiyormuş.Nerden bilebilirdim???
Onlar farklıydı.Dilleri farklıydı, beslenme alışkanlıkları farklıydı,gördükleri aile terbiyesi farklıydı.Ama aslında biz farklıymışız.Nerden bilebilirdim?Biz Almanya’da yaşayan bir Türk ailesiydik,bizdik farklı olan!!!
Dokuzuncu sınıfa geçtiğimde bu eğitim seneme baş örtülü olarak başlamaya karar vermiştim.Türkiye’de başörtülü olarak okula gitmek yasakmış,bilmiyordum.Bu yönden burada yaşıyor olmam bir avantajdı.Şimdi onikinci sınıfa gidiyorum.Bir gün İngilizce dersindeyiz ve öğretmenim Herr Mocker bana soruyor"NEDEN ENTEGRASYONU ZORLAŞTIRIYORSUN?" "NEDEN DIŞARIYA FARKLI OLDUĞUNUİLLAKİ GÖSTERMEK İSTİYORSUN?"DİYE.Bu soruyu duyunca şok olmuştum.Dışarıdan bakınca gerçekten öylemi görünüyordu???Ben sadece, beni burada büyümeye mahkum etmekle birlikte, kendimi bulma serüvenimin zorlaştırılmasına rağmen, BEN olmaya çalışıyordum.
"Ben entegrasyonu zorlaştırmıyorum sadece dinimi yaşamaya çalışıyorum"Diye yanıt verdim öğretmene.O hala, “takmayadabilirsin”,“evinde tak” falan diye diretiyordu.
Ben MÜSLÜMANIM, ben TÜRKÜM!!!Sırf almanyada yaşıyorum diye alman olmaktan,Türk olmaktan vaz geçemezdimya.Burada yaşamayı ben seçmedim.Gözlerimi açtığımda kendimi burada buldum.Hani ördek yavruları ilk gördüklerini annesi zannederlerya,bende gözlerimi Almanya’da açtım ve sonradan öğrendimki, ben burada bir yabancıyım.Ben daha yabancı kim, tanıdık kim, Türk kim, alman kim, Rus kim, İtalyan kim seçemezken, onlar beni yabancı diye adlandırmışlardı bile. Durum böyle olunca bende bana verilen bu rolü üstlenmek zorunda kaldım, ve herkezin hayatında verilen rolünü zoraki oynadığı gibi, bende hayatta bana pay biçilen rolümü oynamaya başladım…
Arada bir ciftlige gidip ata binip rüzgarin saclarini oksamasina ve dertlerinide omuzlarindan süzülürken beraberinde götürmesine izin vermek.
Bir tennis kulübüne yazilmaktir belkide, orada fitnessimizin sinirlarini zorlamak.
Gülmek, arkadaslarla kücük zaferlere imza atmak.
Güzel bir yaz aksaminda, ellerini basinin arkasinda birlestirip sirt üstü yem yesil cimlere uzanmak ve öylece gökyüzündeki bulutlarin ahengle dans edisini seyretmek,
dinlenmek,
huzur bulmak.
Sevgilinle sicak bir cay demleyip, balkonda ciceklerinin arasinda,
beraberce günesin batisini izlemek.
Dis dünyayi gösteren cok pencere vardir.
Hangisinden bakmak istedigine sen karar verirsin.
Hayatta karsina cikan herseyin iyi bir yani vardir.
Herseyin iyi tarafini gör ve böylece güzellikler daima seninle olsun.
Yani hersey bakis acisina bagli.
Hayat spontan yasamaktir..
Canin istediginde üzerine atlayip bir tur atabilecegin bir bisikletin olacak kapinin önünde.
Canin cektiginde elini dolaba atip buz gibi kütür kütür bir elmanin tadini cikarabileceksin acik pencere önünde sokakta gülüp oynayan cocuklari izlerken.
oturdum iste yine "Bahnhofa" tren bekliyorum
daha yarim asir var trenin gelmesine ama ben eve gitmiyorum
bedenim kenetlenmis oturdugum buz gibi banka
ve hareketsiz oturuyor
asil, gercek evine giden yolun buradan gectigini seziyor
ve sessizce, icten ice haykiriyor "götür beni yurduma"
oturdum iste yine
aslinda belkide hic gelmiyecek bir treni bekliyorum
önümden insanlar geciyor ama ben orada degilim
... degilim deyilmi?
hayir burdayim, istemesemde burdayim
- artik buraliyim.
saat sabahin dokuzu
Allahim nerelere gönderdin sen bu kizi?
hava güzel gibi
ama yurdumun havasi deyil
- tadina varsammi, ucundan tadsammi?
kücük boylu, sisman bir kadin geciyor önümden
elinde sigarasi
- yüzüne baktim - bulamadim yüce yurdum insanin sicakligini
böylemi idi benim yurdumun insani
hayir bu benim vatanimin nur yüzlü insani degil
yüregi yufka, gözleri sefkat ve tebessümü merhamet dolu,
kalbi HAK! HAK! diye carpan iffetli türk annesi degil bu.
giyimi bana yabanci
bakislari bana yabanci, dili yabanci.
oturuyorum - oturdugum bank bana yabanci
buralarin tasi yabanci - yolu yabanci.
trende oturuyorum karsimdaki adam bana yabanci
solumda italyani
sagimda rusu
arkamda macari...
evet etrafim bana hep yabanci
burada yasiyorum - yasadiklarim gercek mi?
ikinci realite olmaya aday virtüel bir dünya gibi
bir hayal gibi sanki.
okulum, arkadaslarim, disarisi - burada hayat yalan
yasim onyedi
ama ben bu onyedi seneyi yasamadimki
benden calinan bu onyedi seneyi nerede bulacagim?
yer yabanci, gök yabanci
ben burdayim - yani BURALIYIM
olmusum kendime yabanci.
disarida sana taktiklari isim "YABANCI"
iste buya asil aci
göre göre, duya duya, bile bile hala oturmak.
Sen hala kalkma
otur,
Bahnhofta trenini bekle
belki, gelir yabanci.
Kübra K. Almanya, 2007
Herkezin elinde baska birseye dönüsür
bir kalem bir kagit
herkez baska türlü yansitir kendini
bazisi kaybeder kendisini
yazarken hayata satir satir agit
bir cocugun elinde
belki ilk kaleminden dökülecek ilk sözcüklere zemindir
bir kalem, bir kagit
bir asigin elinde
siirler yaza yaza mürekkebini tükkettigi
ve sayfalari doruksuz heyecan ve ilhamla doldurdugu
ifade edemedigi askini anlatmak icin kullandigi aractir
bir kalem, bir kagit
bir ögrencinin masasinda sinav öncesi tek silahidir,
bombos masada öylece durur
bir kalem, ve bir kagit
ve o kalemle o kagidi nasil doldurdugu beliler gelecegini
yani gelecektir bir kalem, bir kagit
bazen bir diplomayi olusturur
bir kalem bir kagit
bazende sevgiliye elveda mektubunu
kimi zamanda iki insani bulusturur
bir kalem bir kagit
böylece herkezin elinde hep baska bir hikaye, baska bir hayat anlatacaktir
bir kalem, bir kagit..
Ya ALLAH, nasilda unutuyoruz gün icersinde seni. Hatirlamak icin görmek gerek. Görmüyoruz dünyada yol alirken, arabayla, trenle seyahat ederken yesil ve mavinin kucaklasmasini. Bulutlarin rüzgarlar himayesi altinda kosusturmasini. Görmüyoruz yeni dogan tomurcuklari, su, hava ve günes sentezinin sonucunda öldükten sonra tekrardan canlanmalari. Yapragin kaderi düsmek, insanin kaderi ölmek ise Kul olup, görüp, uyanmali. 27.09.2010
Medyadaki yansimalar .... hayatimizi inanilmaz derecede etkileyen ve yönlendiren o parlak ambalajlar...... - derinlere dalmamali mutlu olmak isteyen bir insan, yoksa bahsedilen bilincli yüzeysellikmidir insani asil mutsuz kilan?
Rengarenk renkler, hayat onlarla akar, ilerlerken yolumuzda, onlara bürünürüz, süsleriz kendimizi, kimi zaman dertsiz bir kelebek gibi ucuveririz iclerinden ardimizda güzel pariltilar, kimiltilar, gökkusagi gibi renkten izler birakarak. Cok degisken bir varlik su insan dedikleri aciz yaratik. Bir masal aleminde gibi yasar kimi zaman, eline gecen herseyi süslemesini iyi bilir, güzellestirmesini, güzele meyillidir ezelden. Hayatini güzelliklerle süslerken, yapay mutluluklarla aldandiginin farkindadir aslinda.. Ama mutludur, ötesini arastirmaz, insanin yaradilisi budur, cocuk kalir aslinda hep. Kirilgan, ümitli, bazen o renkler kücücük kalbinin atislarini hizlandiriverir, bazende kirar parcalayiverir, Gözyaslari sariverir ömrü zaten kisa olan kelebegi birden, derin kederlere bürünür, hassas varolusu. Artik dünya degismistir, donuk bir su perdesinin ardindan algilamaya baslar cevresini, sesler , sessiz sessiz sesler, derin ugultular gibi, eslik ederler kendi yarattigi yanlizligina.. Hic bitmiyecek gibi ilerler kimi zaman adim adim, kimi zaman emekleyerek yolunda.. Bazen ona günes eslik eder bazende kara bulutlar..
Sıran geldi dedi ruha, koydu beni etten kemikten bir kalıba. Yaşa, nefes al buyruldu Ve ayak bastım ilk cihan meydanına.
Şansını eline verdim, iyi kullan buyurdu yaradan. Düştüm engebeli, gâh siyah, gâh beyaz bir yola
sorgulamadan.
Öğrendimki karşılaştıklarım, sadece göründükleri kadar değiller hakikat dedikleri şey hakkında hüküm verip, olguları isimlendirmekten çekinir oldum hanımlar
beyler!
Dua eyledim, zikre daldim. Kalbimle herşeyin aslını görürüm sandım. Gel görki ağır geldi, ilahi yaradılışın bütünlüğünü, mükemmeliyetini
kavrayamadım.
Biçok kez yaralanıp, geçici parıltılara takılıp oyalandım. yalan dünyada boş gezen yoldaşlarıma rastladım.